ASKERLİK BAŞLANGICI
1981 Temmuz ayı girmek üzere. Kısa dönem askerlik görevim Temmuz başında başlıyor. Eşimi ailesine bırakıp eşyalarımı ev bulamadığım için dayımın yarı ahır evine kilitleyip Askere geliyorum. Aslında 3 Temmuz Cuma günü Ramazan ayı başlıyor ve biz asker oluyoruz ama 1-2 gün geç gitsen bir şey olmaz dediler bende az ihmal ettim Cumayı rahat kılayım ve hafta sonunu da geçirip Pazar Akşamı teslim olayım istedim.
Ve Pazar akşamına yakın Ankara Polatlı Topçu Taburuna teslim oluyorum. Farklı bir dünya, girdim demekle girilmiş olunmuyor bir hayli gittim ve yemyeşil bostan tarlası gibi bir kalabalığın içine düştüm. Her yer yemyeşil, başlar genelde kabak, çoğusu fırsat bu fırsat demiş sıfıra vurdurmuş saçlarını, çoğusunun elinde sigara tüttürüp gidiyorlar.
Buraya ramazan uğramAamış gibi, az dolaşıyorum tam o ara Erzurum dan tanıdık bir arkadaşı görüyorum, ağızlığa takmış sigarayı çekiyor. Salih bir az kekemedir, tutarlı namazını cumadan cumaya kılsa da orucunu kaçırmadığını bilirim, zaten Erzurum’da çoğuları da öyledir.
Şaşkınlıkla; “-Salih bu ağzındaki ne? Dedim, Birazda sanki yakalanmışlık mahcubiyetiyle:
-Va va valla hocam burada oruç yasak dedi, saklamaya çalıştı ise de beceremedi gene de haya işte, kızardı bozardı, o mahcubiyet doğrusu hoşuma gitti ve “Belki de Rabbim bu davranışına bu mahcubiyetine bağışlar nafile oruçtan çok sevap verir diye düşünmüştüm.
Biraz konuştuk durumları anlattı. Oruç tutmak yasakmış, seferdeymişiz buraya eğitim yapmak için gelmişiz, askerlikten sonra isteyen istediği kadar oruç tutabilirmiş.
Hemen askeri kıyafetimi almak için gittim, aldım malum bol çuval gibi geldiler bana, zaten bedenim normal standartlara uygun değil, botlar büyük, pantolondan br pantolon daha çıkar, her şey sanki özellikle tuhaf duruyor üstümde.
Traş olmak için berbere geldim, sra geldi koltuğa oturdum, berber yani berber asker başladı traşa, tamam saçlarımı aldı, bıyıklarım var. Bıyık bıraktıktan sonra hiç kesmemişim nasıl olacak bilmiyorum.
Berber bir yandan da birileriyle konuşuyor sohbet ediyor. O arada bıyığın bir tarafını kesti, kestide ne garip oldum, ağzım eğildi bir tarafa, toplayamıyorum, adam farkında değil… konuşuyor, yada öyle davranıyor, bir an önce diğer tarafı da kesse de ne olacaksa olsa diye düşünüyorum ama bilmem berber özelliklemi ediyor ama hiç acelesi yok.
Ağzım iyice eğildi bir taraf gülmemek için uğraşıyorum olmuyor, gülüyorum ağzım iyice kayıyor elimle kapattım” hemşerim hadi artık bitir şu işi dedim, asker birazda dalga geçerek kesti, anlaşıldı ki özellikle yapıyormuş ben geç gidince asıl berber furyasını tabi atlatmışım.
Ben oruç tutmakta kararlıyım, komutanla konuşmakla halledilebileceğini düşünüyorum.
-Bana komutanın odasını göstersene, dedim;
Napacaksın? Dalga geçiyorgene
-Yapma, etme , bir türlü söylemedi.
Kıdemli, kısa dönem olmayan askerlerden sordum neyse komutanların odasını gösterdi, bana, “şapkanı koltuğun altına al”, kapıyı çal , gir derdini anlat dedi. İşe yaramasa da rahatlarsın.”
Kapıya geldim, kapıyı çalıp bir heyecanla girdim. Hemen kapının karşısında sonradan yüzbaşı olduğunu öğrendiğim bir subay, odanın az daha içerisinde ise başka iri yarı bir subay, koltuğuna sanki yatmış, dizlerini de masaya dayamış oturuyor.
Tam çakı gibi bir selam verdim, gayet dik duruyorum, 2kararlıyım’ meajı vermeye çalışıyorum.
-Evet arkadaşım, ne istiyorsun?
Komutanım ben bugün geldim ve oruç tutmak istiyorum.
-Bak arkadaşım burası askerlik, hava sıcak, eğitimler zor, dayanmazsın oruç tutmaya.
-Tutarım komutanım.
-Bak arkadaşım sen daha bugün geldin, nasıl bir eğitim göreceğini bilmiyorsun, toz, çamur, koşacaksın, yatacaksın, kalkacaksın perişan olursun, tutamazsın.
Ben hiç gözlerimi karşıdan ayırmadan aynı tempoyla “Tutarım komutanım.” diyorum. Zaten öteden beri askerliği çok severim, askeri çok servim tuhaf bir heyecanım da var. Ben tekrar :
-Herkesten çok koşar, herkesten çok eğitim yapar, yatar kalkar gene orucumu tutarım komutanım. “ dedim Subay başını sallayarak;
-Sen nerelisin? Dedi aynı netlikte;
-Erzurumluyum komutanım. Deyince zaten başka türlüde olmaz, bak asıl Komutanın orda ona söyle, şöyle geç.
Önüne geçtim aynı ciddi, kararlı ve taş gibi esas duruşumu göstererek durdum.
Sonradan bu genç, çivi gibi teğmenin, Emekli General ve Kurucular Kurulu Üyesi Adnan Ersöz ün oğlu Levent Ersöz olduğunu öğrendiğim. Bir yüzbaşı karşısındaki rahatlığını hatta lakaytlığının da sebebi anlaşılmış odu.
Belli ki konuşmalardan sıkılmıştı, Başını hafif kaldırarak dik bir bakış attı;
-Tutamazsın arkadaşım.
-Tutarım Komutanım. Deyince:
-Tutarsan soruşturmanı alırım, oruç yasak burada, buraya eğitim yapmak için geldiniz, eğitim yapacaksınız, çık dışarı, konu kapanmıştır.
Çıktım, kaşıyacak ensede yok ya ama bir yolunu bulacağım inşallah.
Etrafı gezinip görmeye çalışıyorum ama dikkatimi çeken bir şey şu:
Hemen herkesin kafa tarafında bir yerleri beyazlanmış, kremlenmiş, yanmışlar. Bazıları kızarmış piliçlere dönmüşler.
Özellikle kesik favori yerleri, enselerin hemen hepsi fakat bazılarının burnu bile yanmış, onlar nasıl yakmışlar bilmem. Sorunca anlattılar, bir gün önce ve o gün içtimaya çıkarıp akşama kadar Güneşin karşısında bekletmişler, bir şeyler anlatmış olmalılar. Herkes yanmış yakılmış, uyku falan kalmamış. Hele bir Karslı Zafer var adamın burnu, kulakları ve ensesi hep yanmış, akşam baktım yastığa koyabildiği tek yer alnı. Ne yan yatabililiyor ne arka üstü, sadece alnının altına yastığı ayarlıyor ve yüzüstü yatmaya uyumaya çalışıyor ve günlerce öyle uyudu.
Tabi ben O günlerde orda olmadığım için Allah’ıma nasıl şükrettim bir bilseniz. Bazen de acabalarım olmadı da değil, haksızlık, adaletsizlik odlumu olmadı mı bilmem artık ama Rabbim beni o iki ateş gününden korudu.
Akşam yaklaşıyor saat akşam 20.00 den sonra iftar iftara 2 saat kala kantin kapanıyor.
Hemen kantine girdim ne olur ne olmaz 1 gazoz 2 poğaça aldım sardım, iftar olunca gazozla poğaçaları yedim, hamd ettim, şükrettim buna da şükür dedim.
Yattık yatağım belli oldu ama bir sorun çıktı. Yataklarda sıraya göre ya bana düşen yer kıbleye tam ters epey oldu ki kıbleye ayaklarımı uzatıp uyumam sanki mümkün değil, yatamam bir iki kişiye dedim gelin değişelim kimse yanaşmıyor değişmeye,
“Neyini beğenmedin diyorlar, aynı yatak, aynı yastık, tabi ilk tanımadığın insanlara izahı da zor. Askerdeyiz, gelenler hep yaşlı turtalar, solak çok, anlatamıyorsun, anlattıklarında;
“Neden biz Müslüman değimiyiz diyecek.”
Oturdum yatağımda yüzüm pencereye bakıyor neyse, çarşafı sırtıma aldım. Okunacak evrad ve ezkarım var, gelip habire yatın diyorlar. Çarşafı sırıtma olunca hemen yatarım diye sırtımda tutuyorum, hafifte başıma çektim okuduğumu görmesinler diye mi bilmem…
Birde okuduğum sureler var, Yasin ve Mülk süresi.
Yasin Suresini babamla anlaşma yapmıştık, son hastalık dönemlerindeydi, bir ara duygusal bir moda girdi,
“Yavrum Yasinlerimi ihmal etme evvel Allah sana güveniyorum.” Deyice bende hafifletmek için, “Babacığım öyle tek taraflı yok, kimin önce öleceğini ancak Allah bilir, kim önce ölürse kalan ona 6 ay her gün bir Yasin okuyacak var mısın? “ dedim sevindi, gül yüzünde güller açmıştı. Zaten çok geçmeden de vefat etti ve de 6 ay bitmeden ben askere geldim, vaadim var, nezretmişim her gün yatağa yatarken okuyorum.
Birde Mülk suresini okuyorum, onu da İmam Şara’ani Hazretlerinin Ölüm Kıyamet Ahret ve kıyamet Alametleri adlı kitabında okumuştum. Eğer haberi olduğu andan itibaren hiç kesmeden her yatsı namazından sonra okunursa harika müjdeler verdiğini, söylüyordu, bende yaklaşık 5 yıl önce başlamıştım, şimdi dört ay askerlik için kesmekte istemiyordum
Peygamber efendimiz (s.av.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Kur´anda otuz âyetten meydana gelen bir sure bir kişi için şefaatçi oldu ve onun günahları affedildi. Bu sure Mülk süresidir." Tirmizi, K. Fadail el-Kur´an, bab: 9, Hadis no: 2891
Cabir b. Abdullah diyor ki:
"Resulullah (s.a.v.) Secde suresini ve Mülk suresini okumadan uyamazdı." Tirmizi, K. Fadail el-Kur´an, bab: 9, Hadis no: 2892
Daha sonra ta 1995 tarihinde annemin vefatına kadar devam ettirdim ve o duygusal anımda Rabbime yönelerek;
“Ya Rabbi bugüne kadar faziletine inanarak yatsılardan sonra hiç ara vermeden okuduğum bu Mülk suresinin sevab ve faydalarını anneme bağışlıyorum, sanki o okumuş gibi say ya Rabbi.” Demiştim de işin kötüsü ondan sonra da devam ettiremedim, a kalabalıkta atlamışım, unutmuşum, ne olduysa oldu ve epey zaman sonra fark ettim ki ben Mülk suresini okumayı terk etmişim.
Geceleri yatamıyorum, bekliyorum herkes uyuyor ben sonra yastığımı çevirip bu taraf yatıyorum.
Bir gün ya kontrolde ya da şikayet etmişler, gece baktım daha uyumadan nöbetçi subay geldi;
“-Kalk bakalım arkadaşım sen neden doğru dürüst yatmıyorsun, dön başını yatsana.” Deyince bende Allah a sığınarak ;
“-Komutanım benim ayaklarım kıbleye doğru olursa nedense uyuyamıyorum, ondan başımı çeviriyorum. “ deyince çok içten bir tavırla peki yat arkadaşım dedi ve gitti, asla olumsuz bir tepki vermedi de ben yatma işini öylece haletmiş oldum.
Mesai başlıyor
Pazartesi oldu toplandık alanda, içtima diyorlar, toplanmaktan bir kelime. Biz 5. Takımız en son takım, hem boy sırasında en kısa olanlar hem de sonradan gelenler bu takıma kalıyor. Yaklaşık 14 yada 15 kişiyiz. Daha sonradan 1 ya da iki kişi daha geldi de 17 kişi olmuştu.
Pazartesi günü yeni gelenlerle tekrar boy sıralaması yapıldı, teğmenin biri beni en başa aldı, diğeri geldi yok sen değil bu daha uzun dedi onu öne aldı. Adıyamanlı saf temiz tertemiz bir arkadaş. Konuşmakta bile nerdeyse üşenen biri hatta çoğu ona bu kadar pısırık olma dediler.
Daha sonra bir kaça günlüktük Tabur komutanının gelişinde iyi tekmil veremediği için tekrar bizi yer değiştirmişti.
TABURDA İLK ÖĞLEN NAMAZI!
İlk içtimaa günü yarı oldu, sabahtan beri tek derdim, öğle namazını nerde kılacağım, nasıl kılacağım. Yatak hanelerin olduğu yere sokmuyorlar. Düşüncem o ki herkes yemek yerken ben gidip namazımı kılacağım. Neticede de öyle ve umduğumdan çok kolay oldu. Herkes yemeğe gittiler bende bir şekilde yatakhanenin olduğu binaya girdim, bir güzel abdestimi alıp hemen namazımı kıldım.
Nasıl sevinmiştim bir Allah bilir, tamam, en büyük sorunlardan biri gayet kolay halloluyordu. Namazımı kıldım ve aşağı indim artık yavaş yavaş millet toplanma alanına doğru gitmeye başlamış. Zaten vakit olmasa, kafama koymuştum sadece farzını kılacağım, hepsini terk etmektense, sadece farzı ile Rabbime sığınacaktım. Böyle durumlarda kılınır diye müftinin olmadığı yerde kararımı vermiştim.
Çok mutlu bir şekilde sevinerek aşağı indim tama toplanma alanına yaklaştım, aslında az daha zaman var ama işim kalmayınca, bir baktım oda ne bir ses;
“Allahu ekber.. Allahu ekber… ezan okunmaya başladı. Meğer ben o heyecanla daha ezan okunmadan namazımı kılmışım, ama artık ne geri dönebilirim nede içeri girebilirim, yapacak tek şey gene Rabbime sığınmak ve akşam kaza etmek, başka yolu yok.
ASKERLİK BAŞLIYOR :
Google'da Ara
ASKERLİK BAŞLIYOR